Katalan Cumhuriyeti’ni savun, krala ve rejimin tümüne karşı mücadele et! Geri adım yok!

02.11.2017, Lesezeit 10 Min.
1

İspanyol devletinde faaliyet gösteren Dördüncü Enternasyonal – Troçkist Fraksiyon (FT-CI) üyesi İşçilerin Devrimci Hareketi (Corriente Revolucionaria de Trabajodoras y Trabajadores – CRT)’nin 29 Ekim tarihli açıklamasını yayınlıyoruz.

Geçtiğimiz Cuma günü Katalunya Parlamentosu, 70 lehte, 10 aleyhte ve 2 boş oyla Katalan Cumhuriyeti’ni ilan etti. Katalunya’daki tüm köy ve şehirlerin sokaklarında bir coşku dalgası yayıldı, on binlerce kişi Barselona’nın merkezine indi ve Sant Jaume meydanı gecenin geç saatlerine kadar tıklım tıklımdı. Milyonlarca Katalan için, 1 Ekim referandumunda ifade bulan ve çoğunluğun iradesini yansıtan bağımsızlık iradesi nihayet hayata geçiyordu.

Aynı akşam 1978 Rejimi, yeni cumhuriyeti boğmak için baskı mekanizmasını harekete geçirdi. PP, PSOE ve Ciudadanos partilerinin oylarıyla Senato, Anayasa’nın 155. maddesinin uygulanmasına yeşil ışık yaktı. Bakanlar Kurulu, bu sivil darbenin ilk önlemlerini hızla onayladı: Katalunya başkanı ve hükümeti ile 117 üst düzey yetkilinin görevden alınması, çok sayıda Katalan hükümet kurulunun ve de Katalan parlamentosunun azledilmesi, ayrıca bu gerici saldırıya “demokratik” bir kılıf giydirmek için 21 Aralık’ta yeni seçimlerin düzenlenmesi. Bu politika, kral tarafından Zarzuela’daki sarayından komuta edildi.

Gerçek bir sivil darbeyle karşı karşıyayız. Amacı, hem Katalan krizini hem de 1978 Rejiminin içinde bulunduğu krizi gerici bir yönde çözüme kavuşturmak; ya zorla ya da liderliğini teslim alarak Katalan hareketini yenilgiye uğratmak -ki 26 Ekim’de buna çok yaklaşıldı. Kralın kutsadığı “büyük koalisyon”, bu zeminden hareketle, rejimi tekrar merkeziyetçi bir biçimde organize etmek ve hak ve özgürlükleri budamak istiyor; bu sayede işçi sınıfına ve ezilen sınıflara karşı daha da katı kemer sıkma planları dayatmaya niyetleniyor.

Bugün Katalunya’daki meselenin özü şu: Ya Katalan halkı karar verme hakkını sonuna kadar kullanacak ve İspanyol devletinin geri kalanında da Franco diktatörlüğünün mirasçısı olan mevcut rejime karşı bir mücadele -monarşiyi tarihin çöplüğüne fırlatacak bir birleşik mücadele- başlayacak, bu zenginler demokrasisi sonlandırılıp Katalunya’da ve bütün İspanyol devletinde özgür ve egemen kurucu meclisler oluşturulacak, işçiler ve halk olarak buralarda toplum ve demokrasi meselelerini tartışıp bir çözüme kavuşturacağız. Ya da tam tersine, Katalan halkının yenilgiye uğramasıyla beraber, devletin neo-Francocu ve gerici bir restorasyonu gerçekleşecek ve ekonomik krizin başlangıcından bu yana sosyal ve demokratik haklarımıza yönelik gerçekleşen saldırı bir vites daha yükselecek. CRT olarak biz, emekçi ve sosyalist bir Katalan Cumhuriyeti için mücadele ediyoruz; aynı zamanda, yeni ilan edilen cumhuriyeti büyük bir seferberlik ve özörgütlenme süreci kanalıyla savunmaya gayret ediyoruz.

Podemos, Izquierda Unida ve belediye yönetimlerinin politikaları, ayrıca CCOO ve UGT sendikal bürokrasilerinin çizgileri kabul edilemez. Bu önderlikler Katalan Cumhuriyetini, “yasal” yoldan ilan edilmediği bahanesiyle, tanımayı reddediyor: Yani -Senato’da görüldüğü gibi- ulusların kendi kaderini tayin hakkının en ufak bir kırıntısına dahi izin vermeyen 1978’in yasal çerçevesine uymadığı gerekçesiyle. Bu çevrelerin, İspanyol hükümetinin Anayasa’nın 155. maddesini uygulamasına karşı çıkışı da sadece açıklama düzeyinde kalıyor; tek bir eylem çağrısı dahi yapmıyorlar ve son tahlilde bu politikanın kilit bir parçası olan 21 Aralık seçimlerini onaylama noktasına geliyorlar.

Iglesias, Garzón ve Colau bu seçim çağrısını, Katalan krizine “demokratik çözüm”ün yolu olarak selamladı. Oysa bir sivil darbeyle dayatılan bu seçimler, Katalunya’da oyların sadece %8.5’ini almış bir partinin kontrolünde olacak bir Katalan yönetimi tarafından organize edilecek -hem de bölgenin her noktasında binlerce İspanyol sivil muhafızı ve ulusal polisi varken ve çok sayıda kişi politik gerekçelerle mahkum edilmiş ve davalara maruz kalmışken. Reformist sol, bu tür bir tavır alarak, rejimi ilerici bir perspektiften “tazelemeye” soyunuyor ve kendisini 155. maddenin sol kanadı durumuna düşürüyor.

Sendikal liderliklerin ve reformist solun, eğer gerçekten demokrasiden taraflarsa ve işçilerin çıkarlarını savunuyorlarsa, bunun tam ters bir pozisyon alması ve bütün İspanyol devletinde insanları Katalan Cumhuriyeti’ni savunmak ve 1978 rejimine karşı çıkmak için sokağa çağırmaları gerekir. Zarzuela sarayında kararlaştırılan gerici seçimleri onaylayarak işçileri veya halkı savunmak mümkün olamaz.

Katalunya Cumhuriyeti’nin karşısındaki tehditler son derece büyük ve onu savunmak için aynı ölçüde büyük bir tepki verilmesi şart. Bununla birlikte, ne Katalan hükümeti ne de mevcut liderliğin bu yönde bir planı var. İlk İdare Konseyi toplantısında yeni devleti hayata geçirmeye yönelik herhangi bir kararname yayınlanmadı; Katalan Parlamentosu’nda kabul edilen kararlar resmi gazetede yayınlanmadı ve konsey bütün üyelerini ciddi ciddi hafta sonunda izinli saydı.

İspanyol devletinin Katalan hükümetini azletme kararı henüz bu hükümetin herhangi bir üyesi tarafından kabul edilmedi, ancak Katalunya başkanı televizyondan yayımlanan (ama Katalunya hükümet sarayı Palau’dan yapmadığı) konuşmasında kendi başkanlığını vurgulamadı; sadece 155. maddeyi reddetmekle ve insanları “demokratik biçimde direnmeye” çağırmakla yetindi. Ancak bundan neyi kast ettiğini açıklamadı ve 21 Aralık seçimi manevrasını net bir biçimde reddeden ifadeler de kullanmadı. Katalan polis gücü Mossos’un yönetimi, Trapero dahil, müdahaleyi kabullendi ve merkezi hükümete bağlılığını ilan etti.

Bağımsızlıkçı Katalan örgütleri ANC ve Ómnium dahi, darbeyi durdurmak ve yeni cumhuriyeti savunmak için eylem çağrısı yapmıyor. Şaşırtıcı bir biçimde, geçen Cuma günündeki kutlama eylemlerinin ardından bu örgütler dinlenme ve güç toplama çağrısı yaptı. Oysa İspanyol devleti, saldırısı boyunca bir an bile zaman kaybetmiyor.

Tüm bu “sükunet” ve “itidal” sözleri, birer atalet çağrısı. Yani, 155. madde ve 21 Aralık seçimleri tam da “sükunet ve itidal” yüzünden dayatılıyor. Hatırlayalım, elbette bütün tarihsel farklılıkları bir yana bırakırsak, 1936 yılındaki darbe başladıktan sonra da Katalan hükümeti sükunet çağrısı yapmıştı. Neyse ki o dönemde hiç kimse hükümeti dinlememişti; işçi örgütleri darbeye karşı örgütlenmiş ve bu sayede birkaç saat içinde darbe boşa düşürülmüştü.

Katalan demokratik hareketi Katalan hükümetini beklememelidir, çünkü hükümet, merkezi devletin baskısından çok, bizzat kendi ilan ettiği cumhuriyeti savunacak bir devrimci mücadelenin başlamasından korkuyor. Medyada çıkan, 21 Aralık seçimlerine katılma fikrinin hükümet yetkililerince tartışıldığı şeklindeki söylentiler (155. maddenin askıya aldığı özerklik geri getirilirse büsbütün dışarıda kalmamak kaygısıyla), bu liderliğin teslimiyeti ihtimalinin masada olduğuna işaret ediyor. Bu tür bir kararı meşru kılacak şey, önümüzdeki günlerde, taze Katalan Cumhuriyeti’nin İspanyol merkezi devleti tarafından, “sükunet ve itidal” içinde, Katalan hükümetinin ve bağımsızlık yanlısı partilerin hiçbir direnişi olmadan bastırılması olabilir.

CUP (Antikapitalist Katalan Partisi), sol sendikal hareket ve Referandumu Savunma Komiteleri (CDR) ise 155. madde ile dayatılan bu seçimleri reddetmeli ve bütün bağımsızlık yanlısı kampı da aynı şekilde seçimleri boykot etmeye çağırmalı. Acilen, işçilerin ve halkın seferberliği ve özörgütlenmesi temelinde bir savunma planı ortaya atmaları, merkezi devletin ele geçirmek istediği Katalan hükümet sarayı Palau’nun etrafında eylem ve toplaşma çağrıları yapmaları şart. Derhal kilit sektörlerde (eğitim, kamu idaresi, medya ve ulaşım gibi) grevler örgütlenerek 155. madde boşa düşürülmeli ve yeni bir genel grev günü örgütlenmeli. Aynı zamanda, Referandumu Savunma Komitelerinin mahallelerde, işyerlerinde ve okullarda genişletilmesi, kitleselleşmesi ve koordinasyonu sağlanarak, bu mücadelede emekçiler ve halkın gerçek liderliği inşa edilmeli.

Darbeye karşı bu kritik adımlar atılırken, aynı zamanda hareketin tabanını işçi sınıfının içinde genişletecek temel sosyal talepler de öne çıkarılmalı: Bu talepler, kitle eylemliliklerinin üzerinde yükselen bir kurucu meclis tarafından hayata geçirilmeli ve emekçilerin ve halkın inşa halindeki özörgütlenme mekanizmaları tarafından güvence altına alınmalı.

Şu ana kadar Katalan işçi sınıfının kaydadeğer bir kesimi bağımsızlık mücadelesini sahiplenmemiş durumda, çünkü mücadelenin liderliğini büyük ölçüde Katalan burjuvazisi yapıyor. Son on yılların en ağır kemer sıkma planını dayatmakta olan Katalan burjuvazisi, yeni cumhuriyete kapitalist bir damga vurmak istiyor. İşçi sınıfının tüm sosyal gücüyle Katalan Cumhuriyeti’ni savunmaya geçmesi için, ki rejimin saldırısını alt etmenin tek yolu bu, şu talepler net bir biçimde yükseltilmeli: bağımsızlığa karşı “ekonomik savaş” yürüten büyük kapitalist şirketlerin kamulaştırılması ve işçi denetimi altına alınması, mevcut işlerin ücretlerde herhangi bir azalma olmadan işçi ve işsizler arasında paylaştırılması, emlak spekülatörlerinin elindeki tüm evlerin kamulaştırılması, yani emekçilere ait sosyalist bir cumhuriyet için mücadele edilmesi.

Tüm İspanyol devletindeki işçi sınıfının saflarını ortak bir mücadele içinde birleştirmenin tek yolu şuradan geçiyor: Katalan Cumhuriyetinin tanınması ve savunulması, kraliyetin ve 1978 rejimini sona erdirilmesi, Katalunya’da ve İspanyol devletinin geri kalanında özgür ve egemen kurucu meclislerin inşası. Halk kesimleri arasında yayılmak istenen -ve neo-Francoculuğun halihazırdaki restorasyonunun temeli olan- İspanyol milliyetçiliği zehrine karşı, gerçek bir hamle. Bu hamle, özgür bir İberya Sosyalist Cumhuriyetler Federasyonu’nun kuruluşunun, ve giderek, kapitalistlerin Avrupa Birliği’ne karşı çıkacak bir birleşik Avrupa Sosyalist Devletleri için mücadelenin yolunu açabilir.

Açıklamanın orijinali IzquierdaDiario.es’te yayınlanmış olup, çevirisi başlangıç.org tarafından yapılmıştır.

Mehr zum Thema